Ali Adaçay
Erdoğan’ın Korkusu; Cezaevinden Çankaya’ya açılan kapı
Türkiye siyasetinde yeni bir kırılma anına tanıklık ediyoruz. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, yalnızca bir siyasi aktörün susturulma çabası değildir; bu, aynı zamanda AKP iktidarının içine düştüğü korkunun ve çaresizliğin en çıplak ifadesidir.
İmamoğlu’nun cezaevine konulması bir son değil, bir başlangıcın fitilini ateşlemiş gibi görünüyor. Toplumun vicdanında yer etmiş, seçimle İstanbul’u iki kez kazanan bir liderin 'zindanda esir alınması', onu silmek yerine daha da büyütür. Zira Türkiye halkı geçmişte de gördü ki, cezaevi bazen bir liderin doğduğu yer olabiliyor. Erdoğan da bir zamanlar Pınarhisar’da yattığında halkın gözünde "mağdur" olarak görülüyor ve toplumda kaşılık buluyordu. Bugün ise mağdur eden taraf olmayı seçerek, o eski sempatisini bütünüyle yitirmiş durumda.
2023 seçimlerinden itibaren oy kaybı yaşayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, artık iktidarını korumak için elindeki tüm araçları —hukuk dışı olsa bile— kullanmaktan çekinmiyor. Tartışmalı 2017 referandumu ile elde ettiği geniş yetkiler, ne yazık ki artık demokrasiyi değil, otokrasiyi daha baskın hale getirmek için kullanılıyor. O günden bu yana Türkiye, yasama-yürütme-yargı dengesini kaybetmiş bir ülke haline geldi. Cumhurbaşkanı, halkın değil, Saray’ın temsilcisi oldu.
Bugün gelinen noktada yapılan hamlelerin tek bir amacı var: Seçimi kaybetme ihtimaline karşı, en güçlü rakipleri saf dışı bırakmak. Bunun altında yatan gerçeklerin en önemlisi ise anlaşılıyor ki ekonomik gücün yeniden geri alınması. İmamoğlu operasyonunun hemen ertesi günü Kanal İstanbul ve bazı AKP destekli özel projelerin yeniden start verilmesi bu fikri güçlendiriyor. Ama bu taktik artık işlemiyor. Tam tersine, bu girişimler toplumun adalet duygusunu harekete geçiriyor, milyonlarca kararsız seçmeninin yönünü muhalefete çeviriyor.
O ARTIK BİR ÖZGÜRLÜK SEMBOLÜ
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, halk nezdinde onu bir “muhalefet lideri” olmaktan çıkarıp bir “özgürlük sembolü” haline getiriyor. Cezaevinden çıkarsa, sadece tahliye edilmiş biri değil; milyonların umudu olmuş, mücadeleyle yoğrulmuş, halkla daha güçlü bir bağ kurmuş bir lider olarak çıkacak. Böyle bir figürün, cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması işten bile değil. Tarih, Büyük Lider Mustafa Kemal Atatürk'ün siyasi düşüncelerinin ve liderlik yolculuğunun şekillenmesine de neden olan 'zindanlarda', çıkan liderlerin halkın gönlünde nasıl taht kurduğunu defalarca yazdı. Türkiye de bu örneklerden biri olabilir.
Anketler gün geçtikçe Erdoğan’ın oy tabanının daraldığını, toplumun geniş kesimlerinde bir değişim arzusu olduğunu gösteriyor. Ekonomik kriz, adaletsizlik, yolsuzluklar ve liyakatsiz kadrolar Erdoğan iktidarına olan güveni yerle bir etmiş durumda. Hal böyleyken, İmamoğlu’na yapılan bu operasyon bir stratejik hata olarak tarihe geçebilir. Çünkü halk artık kandırılmıyor, korkmuyor, sinmiyor.
Erdoğan ve etrafındaki dolar milyarderlerinin İmamoğlu korkusu boşuna değil. Çünkü onlar da biliyor: Halkın vicdanına görmezden gelip sırt çeviren, Saray odalarında ülke yöneten iktidarlar, sandıkta mutlaka kaybeder. Ve o gün geldiğinde, sadece iktidar değil, onun tesis ettiği adaletsizlik düzeni de tarihin çöplüğüne gömülür.